3 Ekim 2009 Cumartesi

Aşk bitti, evcilik oyunu oynuyoruz!



Her şey beyninizin bir yerlerine attığınız “acaba”larla başlar…

Acaba hasta mı olacağım?

Acaba eşim beni aldatıyor mu?

Acaba hamile miyim?

Acaba ölecek miyim?

Acabaları dileğiniz gibi çoğaltabilirsiniz.

Bu tamamen sizin özelinizdir…



Acaba’lar beyninizin bir yerlerine bulaşmış virüs gibidir. Sizi çalıştırır ama ara sırada bir yerlerden çıkıp gelirler ve beyninizi meşgul etmeye başlarlar.

“Acaba ben ne zaman ve nasıl öleceğim.”

Hani “kafamı tırmalayıp duruyor” dersiniz ya kendi kendinize. Öyle bir şeydir, acabalar… İnsanlığın ilerlemesi ve gelişimi de acabaların ürünüdür.

Tekerleği icad edenin de, elektriği bulanın da kendisine sorduğu ilk soru “acaba” ile başlamıştır. Önemli olan acaba kelimesinin nasıl kullanıldığıdır.



Dedik ya, her şey acaba ile başlar.

Acaba beni seviyor mu?

Acaba kazıklanıyor muyuz?

Acaba bu akşam ne yemek yapsam?



Hep acaba’dır kafamızda. “Görücü usulü evlilikleri”nde (eski tabirle izdivaç) AŞK var mıdır acaba? Ciddi ciddi merak ederim. “Hanım veya bey… konu komşu bize aracı oldu, büyüklerimizde münasip gördüler de birbirimizle evlendik. Eli-yüzü düzgün mü diye birbirimizi görmemize izin verdiklerinde (efendi veya hanımefendi) duruşun beni çok etkiledi, bundan bana iyi bir eş olur dedim” diye diyaloglar yaşanır mı görücü usulü izdivaçlarda?



Ve görücü evliliklerine ne kadar mantık katılmaktadır. Örneğin “Ailesinin şu kadar malı-mülkü var-yok” diye katma değerli düşünceler geçmiş midir birilerinin kafalarından.

Ve bu insanlar ne anlamda, ne kadar mutludurlar acaba? Yoksa “olmazsa olmaz” kurallardan olan çocuk ve çocuklar olunca mı pekişir mutluluklar.



Yoksa ilk görüşte aşık olduğunuz, uğruna yanıp tutuştuğunuz, Ferdi’nin şarkıları eşliğinde uğruna şaraplar içip günaha girdiğiniz, hakkında uzun uzun cümleler kurduğunuz, mektuplar yazdığınız “gençlik hatası” olarak mı duruyor evinizin bir yerlerinde. Yoksa günlük konuşmalarınızda farkında olmadan “ah”ları daha fazla mı kullanmaya başladınız?



Hala aşık mısınız?

Hala seviyor musunuz?

Hala mutlu musunuz?

Sorabiliyor musunuz bu soruları kendi kendinize.

Yoksa şartlar mı sizi tutuyor bir arada?

Yoksa çocukların hatırına mı evcilik oyunu oynuyorsunuz?



O zamanlar güzeldi veya size güzel görünüyordu. Şimdilerde poposu-göbeği çıktı, saçları döküldü, saçları beyazladı. Biri akşam oldu mu eve ekmek götürüyor, diğeri her akşam yemeği yapıyor. Ve oturuyorlar hep birlikte karınlarını doyuruyorlar.

Ve kadın sokakta yanında çocuğu ile birlikte yürürken, çocuk annesini elinden çekiştirmektedir. Kadın bıkkındır sanki bir şeylerden. Ve çocuğu “Geberisecenin dölü, geberemedin gittin” diye azarlamaktadır.



Aşk nerede?

Sevgi nerede?

Mutluluk nerede?



Kadın anaç tavuk ruhunu taşımaktadır artık. Eşinin yemeğini hazırlayacak, çocuklar ile ilgilenecek. Evi derleyip, toparlayacak. Erkek; hayatın gel-gitleri arasında küllenmiş heyecanlarını alevlendirme telaşındadır.



Oysa hayat alıp gitmiştir birçok şeyleri ellerinden, onlar farkında değildirler. Kısır ve zorunlu diyaloglar sürmektedir fısıltı halinde. “Ah çocuklar olmasa ben bilirim yapacağımı ama…” diyerek müebbete dayalı ölüme doğru başlamıştır yolculuk artık. “Ben ölünce görürsünüz gününü” diyerek kendini avutmaktadır taraflar. Oysa “ölen ile ölünmez” gerçeği ile yüzleşememişlerdir.



Siz aşık değilsiniz.

Aslında birbirinizi de sevmiyorsunuz

Mutlu olmadığınız yüzünüzden okunuyor.

Aşk bitti, sevgi bitti, mutluluk bitti.

Siz artık sadece bir çarkın dişlilerisiniz.

Boynunuza asılan yaftalarla kalabalıklar arasına katılıp, suni maskelerinizle gezmek zorundasınız. Yaşamak, sadece nefes alıp vermekten ibarettir artık sizin için.



Aşk nereye kadardır sizce?

Sevginin limiti ne kadardır?

Mutluluğun sınırı kaç metrekaredir?

Bu soruyu sorabildiniz mi kendi kendinize?

Kendi kendinize minyatür mutluluklar icad etmekten yorulmadınız mı daha.



Bir zamanlar çok aşıktılar birbirlerine.

Artık karı-koca oldular.

Ve her şey bitti…



Alıştınız siyasi yazılara, bu tür yazılar size tuhaf geldi di mi…



Ahmet Doğan

Aralık-2008

Hiç yorum yok: